Yandex Metrica
Bulutlu
32İstanbul
Bulutlu
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
%1.73
BIST 8.864
%0.19
Dolar 32,313
%-0.14
Euro 35,071
%0.09
Altın 2.279,581
REKLAM

Başbakan Erdoğan, “Daha kaç kez söyleyeceğiz”

610 defa okundu Politika kategorisinde, 29 Mayıs 2012 - Salı - 16:30 tarihinde yayınlandı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Erdoğan, BDP’lilere sert eleştirilerde bulunarak, “Türkiye, BDP’li kalleşlerin, PKK’lı kalleşlerin benim subayımı askerimi gelip arkadaş şehit ettiği bir ülke değildir. Türkiye hukuk devletidir. Yanlış yapan bedelini ödeyecektir.” dedi. Başbakan, yabancı basına da ‘Sana ne, sana ne oluyor, sen nereden gocundun?’ diye seslendi.

İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:
Bundan 559 yıl önce, 1453’te 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet, yanında askerleri, üzerinde milletinin kalbi dualarıyla İstanbul’u fethederek bir çağı kapattı ve özellikle bizim tarihimizde yeni bir çağı başlattı.

YÜREKTEN TEBRİK EDİYORUM
Grup toplantımızın ardından İstanbul’a geçecek, restorasyonu tamamlanan Fatih Camii’ni ve I. Mahmut Kütüphanesi’ni açacağız.

İstanbul Arena’da partimizin il kongresini gerçekleştirirken, aynı zamanda İstanbul’un fethinin yıl dönümünü idrak ettik. Bu şekilde İstanbul’da o muhteşem kongreden dolayı İstanbul İl Başkanı’mızı, ilçe yönetimlerini, il genel meclis üyelerimizi, büyükşehir belediye meclis üyemizi, emeği geçen herkesi yürekten tebrik ediyorum.

Diğer partiler o küçük salonları bile dolduramazken, biz kongremizi stadyumda yaptık. Bu milletle aramızdaki gönül bağının ne kadar güçlü olduğunun göstergesidir.

ALDIĞIMIZ HABERLER YÜREKLERİMİZİ YAKTI
25 Mayıs Cuma günü Suriye’de aldığımız haber yüreklerimizi dağladı. Top ve roketlerle gerçekleştirilen saldırıda, 110 masum sivil acımasızca hunharca katledildi. Çok daha vahimi, katledilenlerin 50 tanesi, elleri arkadan bağlanmak suretiyle öldürülmüş çocuklardı. Bu insanlık dışı saldırıları şiddetle kınıyorum, şiddetle lanetliyorum.

50 YAVRUNUN VEBALİ YETER
Suriye yönetimine, sadece bu 50 yavrunun vebali bile yeter.

Bu gözü dönmüşlüktür. Bu izan ve insafı tamamen terk etmektir. İnsanı insan yapan hangi değer varsa, onu artık ayaklar altına alıp çiğnemektir. BM, Suriye’de böyle bir katliam gerçekleştirmek gözü dönmüşlüktür, acziyettir, zavallılıktır.

Sabrın da bir sınırı vardır. İnanıyorum ki BM Güvenlik Konseyi’nin inşallah sabrının sınırı vardır. Bu katliamlar açıkça dünya ile dalga geçmektir. Rest çekmektir.

ULUDERE AÇIKLAMALARI
Bugün terörle mücadele ve Uludere’yle ilgili bazı değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.

Biz ne kendi arasında ne de aziz milletimizle aracılar vasıtasıyla konuşan bir kadro asla değiliz. Biz en başından itibaren kendi aramızda da milletimizle de sadece ve sadece gönül diliyle konuştuk. Biz medya aracılığıyla iletişim kuran bir kadro değiliz.

NEŞET ERTAŞ’LI ÖRNEK
Ben sevgili Neşet Ertaş’ın, Anadolu’nun Trakya’nın özeti olan şu dizelerini defalarca okudum.

“Dost elinden gel olmazsa varılmaz. Rızanın bahçenin gülü derilmez. Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez. Gönülden gönüle gider yol gizli gizli”

Biz kalpten kalbe görülmeyen o yolla iletişim kurduk. Gönlümüzle iletişim kurduk. Ben bugün burada medyaya yada siyasetçilere konuşmuyorum. Sadece ama sadece milletime sesleniyorum.

SAMİMİYETİN DİLİYLE KONUŞTUK
Din üzerinden bize müdebbirlik yapanlara, dindarlığımızı test etmeye kalkanlara da zerre kıymet vermeyiz. Biz Ak Parti olarak milletine yabancılaşan bir parti değiliz. Attığımız her adımda değerlerimizi kuşanırız. Milletimizin değer dünyasını esas alırız. Ak Parti siyasi hesaplarla değil, insani hassasiyetlerle yol yürüyen bir iktidardır. Biz iktidara gelmeyi kalmayı amaç olarak görmeyiz. Bizim için amaç milletimiz için hakkı hukuku sağlamaktır.

İnsanımız mutluysa özgürse işte o zaman biz kendimizi başarılı görürüz. Biz başarıyı oylarla değil, milletimizin selametiyle ölçeriz. Bunun takdirini yapacak olan ise sadece milletimizdir. On yıldır bu kürsüden milletimize bir şeyler söylüyorum. Medyanın, siyasi partilerin bu tavrıyla terör meselesi çözülemez diyorum. İstismar siyasetlerine aldanarak, akan kan durmaz, akan gözyaşı dinmez diyorum. İşte onun için her zaman gönül diliyle konuştuk. Doğru cevaplar aradık, rant hırsıyla değil anaların göz yaşını dindirmek için biz her zaman samimiyetin diliyle konuştuk.

TABULARI YIKTIK
İşte şu salondaki kadro, cumhuriyetin en karanlık dönemini aydınlığa kavuşturmak için canını ortaya koymuştur. Dersim’in üzerindeki karanlığı milletvekili arkadaşlarım siz kaldırdınız. 27 Mayıs’ın üzerindeki karanlığı siz kaldırdınız. 12 Eylül’ü yargıya siz taşıdınız. 28 Şubat’ı sizler yaşadınız, yine sizler bizler hesaplaştık. 27 Nisan bildirisi karşısında milletin emanetine sizler sahip çıktınız. Faili meçhullerin, karanlık suç örgütlerinin üzerine hep birlikte gittik. Tabuları yıkan, evrensel standartlarla tanıştıran hak ve özgürlükleri geliştiren Ak Parti’dir, Ak Parti kadrolarıdır.

Biz devletin diliyle değil milletin diliyle konuşuruz. Ne milli iradeye gölge düşürmek isteyenlere izin veririz ne de devleti şamar oğlanına çevirmek isteyene çanak tutarız.

Size bir hadiseyi anlatmak istiyorum.
98 yıl önce yaşandı. Üzerinden henüz bir asır bile geçmedi. 1914 yılında Erzincan’da, Osmanlı üçüncü ordusu doğuya hareket ediyor. Sarıkamış’ı düşmanlardan kurtarmak, yüzbinlerce Mehmet, nefer heyecan içinde iman içinde şehadet arzusuyla Allah-u Ekber dağlarına ilerliyor. O dağlarda on binlerce askerimiz donarak şehit verdi.

ÇOK TALİHSİZ BİR OLAY
23 Aralık 1914 çok talihsiz bir olay yaşanıyor. 31. Tümen, yan tarafından gelen saldırıya hemen karşılık veriyor, iki taraf tam 4 saat şiddetli şekilde çarpışıyorlar. Taraflar birbirine yaklaşınca ortaya korkunç bir gerçek çıkıyor. Tarafların düşman olmadığı, 31 ve 31. tümenlerin birbiriyle savaştığı anlaşılıyor. Mehmetçikler, silahını bırakıyorlar, sarılıyor ve ağlaşıyorlar. Ne var ki geride iki bin şehit kalıyor.

Dünyada buna benzer trajik hadiseler var. Zaman zaman yaşanıyor. Daha 38 yıl önce Kıbrıs Harekatı’nda da oldu.

Mesele bu kadar basit değil. Bu salonda erkek milletvekili arkadaşlarımın hepsi askerliklerini yaptı. Ama ben sizlerden bir şey rica ediyorum. Sizlerle birlikte, izleyen vatandaşlarımdan bir şey rica ediyorum.

KAYSERİ’DE Kİ SALDIRI
Kendinizi bir anlığına Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine ilerleyen aracı takip eden polis ve jandarmanın yerine koyun. Önünüzde bir araç gidiyor, jandarma kontrolünde durmamış, hatta bir askerimizi yaralamış, kayseri’ye ankara’ya doğru giden bir aracı takip ediyorsunuz.

Orada nasıl bir gerilimin yaşandığını hissedebiliyor musunuz? Güvenlik güçleri o aracı orada imha edebilir, uçaklar vurabilir. Ama ya içinde sigara kaçakçısı varsa, ya mazot kaçakçısıysa. Ya kaçan kişi sadece arabanın ruhsatı yanında olmadığı için kaçıyorsa, ya o aracın için babasından gizlice aracı alan haylaz bir çocuk varsa, ya araç hırsızıysa?

Bu güvenlik görevlisinin gözünün önüne kendi çocukları geliyor, başkalarının çocukları görüyor. Amirinin, komutanının söylediği “yüzde yüz emin olun” talimatı, ömür boyu hapisle yargılanacağı mahkeme geliyor.

O KOMUTANLA HAFTALARCA UĞRAŞILDI
Öyle bir psikolojik baskı oluşuluyor ki adeta hata yapmaları için ortam hazırlanıyor. “Çoban sandık teröristi vurmadık” diyen komutanla haftalarca uğraşıldı.

Vurgun yiyen karakoldaki gaziler yerden yere vuruluyor. Aktütün’de 25 yavrumuz şehit oldu, Taşdelen’de 27 şehidimiz oldu. Kolunu bacağını kaybeden Mehmetçik, arkadaşının üzüntüsünü atlatamadan medyanın eleştiri oklarıyla hesaba çekiliyor.

Bir tarafta öldürmeyi amaç edinen, bir tarafta yaşatmayı amaç edinen iki taraf var.

Kumrular sokak’ta, bir telefon bayiinde, daha işe başladığı gün yanında patlayan bombayla parçalanan Mustafa Bingöl geliyor. 60 yaşındaki Dürdanne eyhan geliyor. Ailesine destek olmak için daha 18 yaşındaki Orhan Güzel aklına geliyor. Terör örgütünün hunharca katlettiği canlar insanlar geliyor.

HANGİMİZİN AKLINDA?
Bakın sizlerden bir kez daha ricada bulunuyorum. Haftaiçinin mesai saatinin bitiminde, Anafartalar Çarşısı,’nın önüne gidin, orada otobüs duraklarında bekleyen vatandaşlarımıza bakın, yorgun bitkin işçi kızlar göreceksiniz. Çocuklarıyla birlikte gecekondusuna gitmek için bekleyen aileler göreceksiniz. İşte bu alçaklar bu otobüs durakalrınca canlı bomba eylemi yaptılar. Hangimizin aklında? Unuttuk değil mi?

26 yaşındaki Muzaffer Savaş, düğünü için damatlık almaya gelmişti.

Biz 30 yıldır terörle mücadele ediyoruz. ama o bölgeyi bilmeyenlerin terör örgütünün nasıl kalleşçe vurup kaçtığını görmeyenlerin terörle mücadeleyi anlamalarında imkan yoktur. Çok vahim hatalar yapıldı.

Bingöl karlıova’da dur ihtarına uymayan bir vatandaş canlı bomba sanılarak vuruldu. Kekik toplayan yaşlı amcalarımız vuruldu. Aydın’da, Antalya’da benzer olaylar yaşandı. Polisler, kasten adam öldürmek suçundan yargılanıyorlar.

1 AY ÖNCE SÖZLENMİŞTİ

Bir de kasıtlı olarak yanışlıklar oldu. 1980’lerde, 1990’larda sert hukuksuz müdahalelerle vahim sonuçlar ortaya çıktı. Ama şuanda biz bir şey söylüyoruz.

Biz onu iki ay sonra askere şehit olması için gönderecektik, bizim gönlümüzde kardeşim şehitti demişti. Ferhat Kanat, o olaydan bir ay önce sözlenmişti. Düğünü olacaktı, ama öldürüldü. 22 yaşındaki Tuğba aynı şekilde can verdi.

Kastamonu’da bizim konvoyumuzda şehidi hatırlayın. Karaoğlum nerede diyen anneyi hatırlayın. Yavrum, kuşum öldü mü, şimdi bana kim kanat gerecek diyen anneyi hatırlayın. Evine asılan Türk bayrağını görünce eyvah diyen anneyi, onları seyreden yavruyu hatırlayın.

Birileri diyor ki, Uludere’de siz Türk bayrağı mı götürdünüz de tabutlara Türk bayrağı sarılmadı diyor. Lafa bak yahu. Orada bir kaymakamlık var. Ama siz bu yavrulara Türk bayrağının layık olduğunu düşünseydiniz, terör örgütünün bayrağını o tabuta sardırmazdınız.

Size şu olayı, şu mektubu aktarmak istiyorum. Serhat Gencer, Astsubay Çavuş. Şırnak’ta görev yapıyor. Bir akşam arkadaşına bir mektup uzatıyor. Ben diyor dedemi çok severdim. Bugün rüyamda gördüm. Beni yanına çağırıyor. Eğer ben şehit olursam bu mektubu aileme gönderin demiş.

BU MEKTUBU GÖNDERİN DEMİŞ
Şehit Serhat Gencer, aynı gece bir askerine de şunu söylüyuor. Bugün Miraç Kandili, sen sivilken imamdın, hadi beraber namaz kılıp Yasin okuyalım diyor. Serhat o gece şehit düşüyor. Yazdığı mektup;

“Bu mektup ancak ben öldükten sonra elinize geçecektir. Beni asla unutmayın. Hep kalbinizin bir köşesinde saklayın. Şunu unutmayın, Allah’ın verdiği canı Allah’tan başkası alamaz. Yalnız size söylemek istediğim bir şey var. Ben burcu’yu çok seviyorum. Bu sevgimi de mezara götürüyorum. Ben burada öldümse Allah yolunda, vatan namus millet yolunda öldüm. Gülün, asla ağlamayın. Eğer ağlarsanız ben yatığ yerde rahat edemem, dedeme de hepinizin selamını söylerim. Yazacak başka bir şey de bulamıyorum. Oğlunuz Serhat.”

TV ekranlarından akıl vermek kolay, siyaset kürsülerinden istismar yapmak kolay. CHP Genel Başkanı, o araç nasıl gitti diye soruyor. Açık söylüyorum. CHP genel başkanı’nın bu tavrı son derece manidardır. Bu tavır terör konusundaki vurdumduymazlıktır. O araç vurulsa,

Yargısız infaz yapıldı diyecektir. Şimdi de çıkıyor, o aracı niye durdurmadınız diyor. Bu tavır BDP’yle birlikte teröre can veren bir tavırdır.

MHP Genel Başkanı bu düşünceleri aynen paylaştı. Aynı düşünceleri ben de kendisiyle paylaşıyorum. Bitlis’te yaşanan acı hadiseyi kim hatırlıyor? O Güroymak saldırısını kim hatırlıyor? Oradaki şehitler neden unutuldu? Beş polisimiz orada şehit oldu. Arkalarından gelen bir ailenin tüm fertlerini taşıyan araç tahrip oldu, altı vatandaşımız hayatını kaybetti.

OLMAYAN KALİTENİZİ ORTAYA KOYACAKTIR
Ferit 13 Yaşındaydı çocuk. Elif 12 yaşındaydı. Esra 14 yaşındaydı. Şehit beş polisin üç tanesi de Kürt kökenliydi.

İstediğiniz yerde istediğinizi konuşun, tehditleriniz, o kullandığınız diller hiçbir zaman Ak Parti iktidarını yıldırmayacaktır. O sizin olmayan kalitenizi ortaya koyacaktır.

Bir baba “Ben bu cesedi, bu BDP’lilere vermek istemiyorum. Alıp gizlice gömmek istiyorum” dedi. BDP’liler cesedi babasından almak için her türlü çirkinliği yaptılar. Babası da teröre lanet okudu.

Bunlar ceset avcısıdır. Bunlar Malatya Morgu’ndan çıkan cesetleri anaların elinden kaçırmakla meşguldür. Norşin’deki bu olayı hatırlatmazlar. Uludere’yi hatırlatanlar, 15 kadın teröristin yalnız bırakılmasını hatırlamazlar.

ULUDERE OLAYI
GATA’da bir askerimiz, el yapımı bombayla yaralandı. Beyler, bu iş öyle anlatıldığı gibi değil. Bu iş çok büyük dikkat, hassasiyet gerektiren bir iş. El yapımı bombalara hiç kaçakçılar basmıyor? Harita kimlerin elinde olabilir? Bu haritayla beraber bu kaçakçılar, pekte bunların üzerine basmıyor. Rahatlıkla gidip gelebiliyorlar.

Her ne sebeple olursa olsun, yitip giden her can canımızdan giden bir can oldu. Biz masum canlar kadar, kandırılan kullanılan canlar için de üzüldük. Biz böyle bir intikam duygusuna, yok etme duygusuna müsamaha göstermeyiz.

HATA DEDİK YA…
Biz başından beri Uludere’yle alakalı olarak burada bir hatanın olduğunu, Genelkurmay Başkanı’mızda, ilgili arkadaşlarımızda ifade etmemize rağmen, işte başbakan bir hata edilmiştir deseydi, yahu dedik ya kaç kere diyeceğiz? Ya otomata mı bağlayacağız bu işi? Yani sürekli olarak bunu söyleyeceğiz. Kusura bakma, bizim sizlere sürekli olarak arzularınız istikametinde kaybedecek vaktimiz yok.

Şimdi soruyorum. Silvan’da 13 şehit, Çukurcar’da 26 şehit, karayolunda 11 şehit. Reşadiye’de 7 şehit. Aktütün’de 15 şehit, Olukpınar’da 9 şehit. Güngören’de 18 şehit. Dağlıca’da 12 şehit. 90’lı yıllara gitmiyorum.

Peki bu saydıklarımı niye konuşmuyorlar acaba? Niye bunlar gündeme getirilmiyor? Neden? Çünkü ucunun nereye dokunduğu belli de ondan. Ben milletimin hassasiyetine özellikle burada ifademle yaklaşmak istiyorum.

İPLERİ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ELİNDE
Biz terör örgütünün istismarını anlarız, işleri bu. BDP’lilerin de anlarız, ipleri terör örgütünün elinde. Ama CHP’nin, ama medyanın, hatta uluslar arası medyanın bu meseleyi istismar etmesi kabul edilebilecek durum değildir.

İşte Wall Street Journal. Sanane yahu? Sen nereden gocundun? Olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek senin neyine? Ha biliyoruz ki yaklaşan bir seçim var ABD’de, o da bir yere çalışıyor. Yahudi lobisi de rahatsız. Tezgah içinde tezgahlar kuruluyor. Bunların hepsine Türkiye gerekli dersi sandıkta her zaman verdi, veriyor.

BDP’Lİ KALLEŞLER
Türkiye, BDP’li kalleşlerin, PKK’lı kalleşlerin benim subayımı askerimi gelip arkadan şehit ettiği bir ülke değildir. Türkiye hukuk devletidir. Yanlış yapan bedelini ödeyecektir.

Güvenlik güçlerini her defasında yargısız infazla suçlayanların, ama terör örgütü tarafından yapıldığı zaman hep beraber sarılıyorlar. Yargısız infaza biz müsaade etmeyiz. Herkeste şu soruyu kendisine sorsun. Altı aydır Uludere’nin gündemde kalması acaba kim çıkar sağlıyor.

Önceki haberSonraki haber

Yorum yaz

Merhaba bu habere ilk yorumu yapabilirsiniz.